Gerek konumu ile, gerekse de doğal ve tarihi güzellikleri ile dünyanın en güzel ülkelerinden birisi olan Türkiye, kuzey yarım küre, orta kuşakta yer alan ve üç tarafı denizlerle çevrili olan bir ülkedir. Konumu itibariyle üç kıtanın birleştiği bir noktada yer alması, ülkemizin stratejik önemini artırmıştır. Asya ve Avrupa kıtalarında toprağı bulunan ve bu iki kıtayı boğazlar yolu ile birbirine bağlayan Türkiye, bir geçiş noktasında yer almaktadır. Üç tarafının denizlerle çevrili olması, bu ülkeye daha fazla rağbet olmasını, dolayısı ile deniz turizminin artmasını sağlamıştır. Türkiye, hem dört mevsimi de yaşama imkanına sahip hem de aynı anda farklı bölgelerde farklı mevsimlerin yaşandığı bir ülke olması hasebiyle de çok şanslıdır. Bazı ülkeler vardır ki yılın çoğu kış veya yaz mevsimi ile geçer. Ancak Türkiye’de her mevsim tadında yaşanır. Doğanın tüm evrelerini görmek mümkündür. Ancak ülkemizi özel kılan şey, gerek enlemin etkisi ile gerekse de denizellik ve yükseltinin yani yeryüzü şekillerinin etkisi ile aynı anda farklı mevsimlerin yaşanmasıdır. Kimi zaman Uludağ’da kayak yapılırken, aynı gün Antal’ya kumsallarında yüzen veya güneşlenen insan yığınlarını görmek mümkündür.
Ülkemiz çok köklü bir geçmişe sahiptir. Medeniyetlerin beşiği olarak bilinen Mezopotamya, ülkemizde yer almaktadır. İnsanlığın ilk yerleşim alanları, en büyük medeniyetlerin yaşadığı bölgeler veya kentler ülkemizde bulunmaktadır. Hemen her köşesinde binlerce yıllık bir tarihin izlerine, kalıntılarına rastlamak mümkündür.
Doğa güzellikleri ile de tam bir ülkeler harikasıdır. Ormanları, denizleri, gölleri, yaylaları ve dağları tek tek görülmeye değerdir. Adıyaman Nemrut Dağı’nda güneşin doğuşunun en mükemmel halini izleyebilir ve aynı anda binlerce yıllık tarihi heykellerin, eserlerin arasında, geçmişe nostaljik bir yolculuk yapabilirsiniz. Karadeniz yaylalarında doğanın, iklimin en güzel nefesini soluyabilir, birkaç dakika içinde tüm doğa olaylarına şahit olabilirsiniz.
Elbette ki ülkemizin bunca güzelliğe sahip olması, onun üzerindeki kirli emelleri de artırmıştır. Gerek geçmişten beri topraklarımızda gözü olan toplumlar, gerekse de Türkiye toplumunun birlik, beraberlik ve huzurunu çekemeyen gizil düşmanlar, çoğu defa kirli oyunlarda büyük rol oynamışlardır. Birinci Dünya Savaşında başarılı olamayanlar, çeşitli entrikalarla huzurumuzu kaçırmaya çalışmışlardır.
Ülkemiz vatandaşları, tüm bunların farkında olmalı ve düşmana fırsat vermemelidir. Her şeyden önce birlik ve beraberliğin sağlanması veya hiç bozulmaması gereklidir. Bunu da ırkçılık illetinden uzak durarak, her türlü dini veya siyasi inanca saygı göstererek, hoşgörülü davranarak gerçekleştirebiliriz. Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı en büyük tehdit maalesef ırkçılık tehlikesidir. Her birimiz bu ülkenin birer vatandaşıyız. Hepimizin bu ülkede emeği var. Birilerini dışlayarak, huzursuzluk çıkarmaya çalışarak hiçbir yere varamayız. Umulur ki tüm vatandaşlar bu bilinçte olur ve ülkesine sahip çıkar.